Bana “Zehirsiz ev mümkün mü?” diye soracak olursanız, kısa yanıtım hayır olur. Zehir dediğimiz kimyasallar, oturduğumuz binaların yapı malzemelerinden mobilyalarımızın cilalarına, giydiğimiz tekstil ürünlerinden yediğimiz içtiğimiz gıdaya kadar her yerde. Ama temizlik ve bakım ürünleri söz konusu olduğunda, zehirlerimizi tanımak ve bir kısmını kapıdan içeri sokmamak elimizde.
Bundan böyle bu alan, bedenimizi, evimizi ve dolayısıyla çevremizi elimizden geldiğince zehirsizleştireceğimiz alan.
Herkesin temizlik ve bakım anlayışı farklı olduğu için, genel geçer bir temizlik ve bakım alışkanlığı tanımlayabilmemiz mümkün değil. Karşılaştığım insanlarla neden temizlik yaptıkları ve temizlik ve bakım deyince ne anladıkları hakkında sohbet ederken genellikle belli başlı birkaç kategori ortaya çıkıyor:
1- Hijyen: Hasta olmamak için temizlik yapıyoruz. Gözümüzle görmediğimiz küçücük canlılardan ödümüz kopuyor. Bakterilerin bu dünyanın gerçek sahipleri olduğunu, doğanın normal işleyişinin olmazsa olmazı olduğunu unutuyoruz. Bizi hasta edeceğinden korktuğumuz bakterileri ortadan kaldırmak için onlardan kat kat kuvvetli kimyasal maddeler kullanıyor, böylece onlarla savaşan ve aslında bizi koruyan yararlı bakterileri de yok ediyoruz. Ayrıca onlarla mücadele ederken kullandığımız antibakteriyel ürünler ve bilinçsiz antibiyotik kullanımı yüzünden, bakterileri giderek güçlendirirken, kendimizi ilaca yanıt vermeyen süper-mikroplara karşı daha savunmasız hale getiriyoruz.
2- Kozmetik kaygılar: Tozlu, kirli, yağlı yüzeyleri görmek istemiyoruz. Sararmış çamaşırlara, derzlere, dişlere tahammül edemiyoruz. Sadece göz zevkimiz için, ertesi gün yeniden kararacak çaydanlığın içini ağartmaya çalışıyoruz. Kozmetik kaygılar, sosyal kaygılarla yakından ilişkili. Pis, pasaklı, özensiz görünmek istemiyor, arkamızdan konuşulmasın diye temizlik yapıyor veya kendi obsesyonlarımızı yatıştırmaya çalışıyoruz.
3- Güzel kokular: Temizlik denince başımızı döndüren hoş kokular ya da bulunduğumuz ortamın hijyeninden emin olmamızı sağlayan çamaşır suyu kokusu aklımıza geliyor. Burnumuza gelen o yoğun kokuların, ürünün içindeki kötü kokulu kimyasalları bastırmak için eklenmiş son derece karsinojen sentetik parfüm kokteyllerinden kaynaklandığını unutuyoruz. Hâlbuki gerçek temizliğin bir kokusu yok!
Yukarıdaki kaygılar yüzünden evimizdeki yüzeyleri ve bedenimizi mikroptan, kirden, kötü kokulardan arındırmak için bin bir çeşit ürün kullanıyor, buraları temizlediğimizi zannederken görece masum kirlerin yerine zararlı kimyasal madde tabakaları koyuyoruz. Bu maddeler soluduğumuz havaya, içtiğimiz suya, bizi besleyen toprağa karışıyor. Vücudumuzu doğal yağlarından sonuna kadar arındırdığımız için, o yağları suni olarak yerine koyacak saç kremleri ve bir sürü nemlendirici ürün kullanıyoruz. Bütün sorunlarımızı yeni ürünler deneyerek ve daha fazla tüketerek çözmeye çalışıyoruz.
Oysa yapmamız gereken tek şey durmak. Sakince, kullandığımız her şeyi bir kenara bırakmak. Ve en temel malzemelerle her şeye yeniden başlamak…
Önce duralım, bir sakin olalım
: